KONUK FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KONUK FORUM

konukforum bilgi paylasma platformu
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 236
Yaş : 49
Kayıt tarihi : 18/03/07

Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Empty
MesajKonu: Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine   Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Icon_minitimePtsi Mart 26, 2007 4:26 am

DİL, KÜLTÜR ve TİYATRO ÜZERİNE…(Muhittin ARAR)
“Duvardaki Kan’ın Karabekir Paşa’sı” ENSAR KILIÇ’LA;

- Şimdi üstadım, bana göre Türkiye’nin şu anda iki temel büyük sıkıntısı vardır; hatta Türk dünyasının: Birisi Türkçe. Daha çok Türkçe ve Türkçe ile ilintili hususları, kültür sanat ve tiyatroyu sizinle konuşalım istiyorum. Binlerce yıllık bir dil bu gün kendi çocukları tarafından konuşulmuyor, yazılmıyor. Ha şu yabancı dille eğitim kepazeliğinden bahsetmiyorum.( Ayrı bir tartışmayı gerektirir.) Bu vatan çocuklarına Hakkari’nin köyündeki çobanımızdan Edirne’deki manavımıza kadar…güzelim dilimizi, Türkçe’yi en azından orta gelişmişlikte kullandıramıyoruz.Düşünün binlerce yıldır hem de iç içe olacaksınız,Oğuz çocuklarının dilde garipliğe düşmesi kanayan bir yaradır. Tüm bunların dışında, ülke çapında yine bir dil felaketi ile karşı karşıyayız…


KÜLTÜRÜMÜZ KURUDU…

Türkçe ile birlikte kültürümüz kurudu. Tırnak içerisinde söylüyorum; ”Türkçü”,”Türk Milliyetçisi” gibi ileri kavramları kullananlar dahil, bunların, pek çok kimsenin sinemayla, tiyatro ile, kültürle hiç alakasının kalmadığı kanaati yaygın. Görünürde bu…Bu korkunç bir şey. Siz, ömrünü sanata ve Türk Milletine adamış bir ağabeyimiz, bir arkadaşlarımızdan birisisiniz.Tabi, bizler, yıllarca Edebiyat hocalığı yaptık, bunun gerekçelerini kendimize göre az çok biliyoruz ama, nedir buradaki sebepler? Ne yapalım da olması gerekenler olsun?

-Dil, bir milletin olmazsa olmaz kuralıdır.İki:Bir milletin var olması da kültürünü yaşatmakla mümkündür. Osmanlıyı düşünün veya Roma İmparatorluğunu… Yıllarca çeşitli ülkelere hakim oldular, ama bu ülkelerin dili ve kültürü olduğu için yok olmadılar. ”Bin Bir Gece Masalları” olduğu sürece İran’ı yok etme şansınız olmaz veya Piramitler orda durduğu sürece Mısır’ı yok sayamazsınız.”Bu var olan tapular. “ Bir de bu tapuların çağımızda olduğu gibi sözle ifadesi var.
Dil, hem milleti, hem kültürü ifade etme sanatıdır.

SULTAN ABDULHAMİT…

Bunu en iyi gören, bizim, çağını çok iyi yakalayan Abdulhamit’tir. Gerek sinemayı, gerek tiyatronun önemini çok iyi kavramıştır. 1895 yılında Grimlin Kardeşler’in Paris’te gösterime giren filmi… Aralık ayında orda gösterime girmiştir, 1 Ocakta da İstanbul da, Yıldız Sarayında. Abdulhamit, etrafına da şunu göstermişti ve demiştir ki: “Mutlaka, sinema salonları açınız ve sinemayla (düşmanlarınıza karşı) savaşınız…”Bunun için de Türk sineması Şehzade başı’nda hemen kurulmaya başlanıyor, salonlar açılıyor. Beyoğlu’nda da azınlık sineması devam ediyor. İki: Dünyada hiçbir milletin yazarında görülmeyen bir yazarı Abdulhamit. fark ediyor.

-Ahmet Vefik Paşa mı?

-Hayır, Namık Kemal’i. Namık Kemal’in,”Vatan yahut Silistre”si Güllü Agop Tiyatrosunda oynanır; halk sokağa dökülür: Vatan yahut Silistre.”Vatan” der, “Bayrak” der, “Milliyetçilik” der… Bunu fark eden Abdülhamit derhal ‘Genç Osmanlı Kumpanyası’nın kurulmasını emreder. Çünkü, dili daha iyi konuşan azınlık vatandaşların değil, Türklerin bu işe hakim olmasını ister. Bunun için de Yıldız Sarayı’nı Genç Osmanlı Kumpanyasına tahsis eder.Yirmi kadar gençle bu işi yürütülür. Fakat aradan yıllar geçmektedir.. bir türlü tiyatro yok. Abdulhamit sorar:

- Ne oldu bu tiyatro?

Tabi bunun da bir hikâyesi var: Bu tiyatro kurulsun denildiği an Güllü Agop Bey, Hoca Naum ve benzeri azınlık tiyatro yapanlar bir hayli üzüntüye kapılırlar.Çünkü güzel Türkçe konuşan insanlar tiyatro yaparlarsa bunların seyirsi olamıyacağını, artık kendilerinin, o azınlık adıyla yapmış oldukları tiyatroya kimsenin gelmeyeceğini düşünürler. Fakat bunlar şunu da bilir : Bu, Genç Osmanlı Kumpanyasını yapanlar, nasıl olsa Batılılaşmaya doğru… Bilim adamı olsun diye gönderdiğimiz kimseler, batı hayranlığından bunlar bu işi kaybederler diye düşünür. Bizim bu “Genç Osmanlı Kumpanyası ” Cirano dö Berjerak ” (Berjerak’ta bir kahraman) oyununu oynarlar. ”Burnun böyle olsaydı mösyö” diye başlayan. Tabi o zaman burun demek biraz tehlikeli olduğu için, bu vezir bizim kumpanyayı dağıtır. Şimdi bizimkiler…Abdulhamit, bu tiyatroyu niye kurduruyor? “Vatan yahut Silistre” gibi eserler oynansın; halk bilinçlensin, dil gelişsin, kültür öne çıksın, ama bizimkiler bir tercüme eserle” S de ber..” oynarlar. Bu oyunla da Güllü Agop ve arkadaşları hedefine ulaşırlar. Vezire derler ki: ” Bunlar burun diyor. ” “Aman, diyor, bu tehlikeli iş; kapatın...” Abdulhamit, yıllar sonra tiyatronun akibetini sorar. Bu yarı kafalı adamlar “burun, kırın…” der. Bunları azleder. Agop Bey, görevini yaptı der. O günden beri Türk insanı, Türk dilinin mabedi olan sahneyi kullanmama gayreti göstermiştir. Çünkü yani tiyatro filan..bunlar azınlıkların işi yani, asil adamlar bu işlerle uğraşmayız gibi çok basit bir bilgiye veya basit bir şeye …

-Hatta halk arasında “taratura” deniyor ya.

-Tabi Tabi…

-Aşağılanan…

-Halbuki tiyatro, insanı insana anlatan bir tecrübe birikimidir. Konusu insandır, başka bir şey olmaz. Şairler, edebiyatçılar eserlerini yazarlar. Bu eserler dilsiz rafta durur.Ne zamanki bir sanatçı alıp bunu sahneye getirip dillendirirse işte o millet, kendi kültürünü kendisinin göremediğini sahnede görüp tecrübe edinmeğe başlar.

BİR DİLİN EN İYİ KONUŞULDUĞU ÜÇ YER:

-Bir ülkenin dilinin en iyi konuşulan üç yer vardır: Biri tiyatrodur; çünkü güzel Türkçe’nin konuşulduğu yerdir. ikincisi Meclis’tir. Üçüncüsü de basın yayın, yani medyadır.

-Olması gerekir…

-Evet. Bunu batılı veya başka milletler, başka ülkeler böyle yapıyor. Şimdi bizim Meclis’imize bakıyoruz,Türkçe’yi ne kadar konuşabiliyor? Medya, Türkçe’yi ne kadar…Medya, artık Türkçe’yi etnisiteye bir dönüştürmüştür, şivelere dönüştürmüştür. Bırakın dili geliştirmeyi.. dili yok etmek için gayret göstermiştir. Özel tiyatrolar da böyle. Devletin tiyatrosu da bunu böyle yaparsa, işte dil kaybolamaya doğru yönelir. Tiyatronun bir görevi de geleceğin seyircilerini hazırlamaktır. Bunlar kimlerdir? Gençlerdir. Bu gençler kimdir? İlköğretimdeki çocuklardır.Yani bu çocuklar görerek, duyarak bunu yaşarlar. Siz çocuk tiyatrosuna yönelirseniz, ki Devlet tiyatrosu yıllar önce bunu yapardı.Her Çarşamba ve Cumartesi günleri her sahnesinde Türk ve Dünya kılasiklerini oynardı. Ki, geleceğin seyircilerini hazırlayalım diye… Bu seyirciyi hazırlarken kültürüyle diliyle yaşantılar biçimini ortaya koyabilmekti. Bugün bunun yerini gürültü patırtı alarak, palyaçolarla ve benzeri şeylerle çocuklarımızın hem dil zevki, hem tiyatro zevki, hem kültür zevki kaybedilmeğe başlamıştır.

TİYATRO, BİR MİLLETİN DEĞERLERİNİ ÜSTE TAŞIR:

- Burda tiyatro bir eğitim ve kültür aracıdır, hem bir güzel sanattır. Bir milletin değerlerini üste taşıyan bir eserdir, hem de bir milletin geleceğine yön veren gençlerin birlikte konuşma, birlikte duyma, yaşama, birlikte yaşama, birlikte ağlama ve birlikte gülme, birlikte alkışlamağa alıştığı bir yerdir.Yani paylaşımın olduğu yerdir. Siz, çocuklarınızı eğitimin bir parçası olan tiyatroya götürmezseniz çocuklarınız toplum içerisinde sessiz oturmamayı, konuşmamayı, birlikte ağlamayı, birlikte gülmeyi unutur. İşte bunun için tiyatronun önemi büyüktür.Dildeki yeri çok büyüktür. Dilsiz olan tüm eserlerin alıp sahnede dillendiği yerdir. Dilinizi geliştirmek isterseniz dilinizin güzel konuşulmasını isterseniz medyadan ümidi kesmişseniz, Meclis’ten ümidi kesmişseniz tiyatroyla bunu devam ettirebilirsiniz. Bu da elinizde. Burda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının ortak pırojeler üreterek dil birliğini de sağlar.

-Bu nokta çok mühim. Biliyorsunuz, Antalya’daki Türk Kurultayında bir Hazret, yeni bir kavram ortaya attı. Hepimiz sevindik.- Biraz kıvrılarak söylense de- “Türkçe konuşan Devletler Birliğini kuracağız”, diye. ”Türk Dünyası Parlamentosu(!)” diyemediği için… Ona bile çok sevindik. Ardından bir gazetede yazıldı. ”Sanki Türk dünyasında, Türkçe konuşan ülkeler varmış gibi” İşte, Türkmenistan’da Rusça konuşuluyor-muş…filan. Bunu sabote eden yazılar yazıldı ama, şimdi, bunu ifadenin kullanılmış olması bizim için bir senettir. Kim kullanırsa kullansın… Yine, bir kitabımda var; böyle bir yazı da yazdım...

GEÇMİŞTE TÖRE-DEVLET GİBİ YAYINEVLERİ ROMAN ve TİYATRO YARIŞMASI DÜZENLERDİ

-Bunun üzerinde çok durmak lazım, mühim…Ama, tırnak içerisinde söylüyorum yine: Son otuz yılı dikkate aldığımız zaman. “Kendisini İstiklal Harbin nesli veya devlet kuranların şuurunda” ifade etmiş bir nesilden geliyorsunuz. Ben de, acizane.. Bu neslin hayran olduğu Türkçe, Türk kültürü, Türk tarih şuuru, Türk Milletinin iktisadi ve siyasi olarak çağlar ötesine geçmesi falan, filan…Geçmişte, bu anlamda, o günün şartlarında bir çok eser yazıldı, yarışmalar açıldı, teşvik edildi; kumpanyalar, ekipler kuruldu.

TİYATRO, SİNEMA KONUŞMAK; VATAN ÇOCUKLAR TARAFINDAN AYIP HALİNE GELDİ

-Dönüyoruz son on, on beş yıla.Bunları konuşmak ayıpmış haline geldi.Yani, geçmişte tarihimizi itham edenler: Türklerin tarihi kan dökmektir.Kılıç, kalkan.. Hatta tarih kitaplarındaki bilgiler de böyleydi. Çok acıklıdır. Bir kültür-medeniyetimizden söz ettirmediler. Biz..özelden öğrenen öğrendi. Şimdi, bu söylediğim, ” vatansever, …mücadele verdiği” iddiasında olan kadrolar, -tartışmaya açmıyorum- niçin kültür ve sanatta yoklar? Yoklar yani. Tek tük şeyler bir şey ifade etmez. Tiyatro okulu? Sizi…-Bağışlayınız- Biraz sonra ” Ensar Kılıç kimdir?” diye soracağım. Ayrı bir başlık açacağım. O ayrı bir konu… oraya gireceğiz… Okullar, -bahsettiğiniz gibi- hem Türkçe’nin, hem sanatın, eğitimin ana merkezi olmak zorunda. Okullar olursa Meclis hizaya gelir, Basın hizaya gelir. Okullar bu kadar mühim. Çünkü yetmiş milyona çok uzun süreçte bir şeyler yaptırıyorsunuz. Bu anlamda geçmişte bir çalışma oldu mu? “Tiyatro okulu” gibi. Devlet Tiyatrolarından bahsetmiyorum. Bazı örnek oyunlar herhalde.... Veya, şu anda ne yapılabilir?

TİYATRO OKULU

(Bu sohbeti Sendika, Kültür Şubesi salonunda yaptığımıza göre.) -Biraz daraltarak söylüyorum-: Türk-Kamu-Sen’in Kültür Sanat dalı hiç olmazsa… Şöyle bir pırojeyi: En azından kırk, elli, yüz gençliğimiz Üniversite veya Lise gençliğimiz ile böyle bir imkân olsa?... Anadolu’nun birkaç şehrinde.. sadece Ankara’da değil… Böyle bir düşünce var mı? Bu yapılabilir mi? Bu konuda bilgi verirseniz…


-Tabi, şimdi, dil birliği önemlidir. Yüz yılı aşkındır bir dönemdir bu işle uğraşanlar... Rahmetli Gaspralı’nın çok önemli bir düsturu vardırDil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Biggrinilde birlik, işte birlik, fikirde birlik. Gaspralı’nın bu fikri esasında şu anda 300 milyonluk Türkçe konuş- ayrı ayrı lehçelerle de olsa Türkçe konuşan-insanlar arasında gerek Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları topluluğu, gerekse Turanlık denen, kardeşlik denen Türkçe konuşan ülkeler tiyatro sanatçıları topluluğu gerekse arasında, veya savanto denen sanatçıların bir araya gelmesinde Türkçe konuşmalarının çok önemi vardır. Dilin önemini belirten, bu Devletin Kurucusunun 30’lu yıllarda Sovyetlerle önemli bir hukuku var. “Sovyetler, bugün dostumuzdur ama bir gün gelecek parçalanacaktır. Orada yaşayan kardeşlerimiz var;aynı dili konuşan, aynı kültürü yaşayan, aynı kökten gelen… Onların bize gelmesini beklemeden biz onlara gidelim” demiştir. Bu gitme nedir? Dil bir köprüdür, kültür bir köprüdür, sanat bir köprüdür. Bu köprüleri kuralım diyor Mustafa Kemal.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://konuk.forumactif.org
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 236
Yaş : 49
Kayıt tarihi : 18/03/07

Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Empty
MesajKonu: Dil, Kültür ve Tiyatro   Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Icon_minitimePtsi Mart 26, 2007 4:27 am

SAVAŞ GÜNLERİNDE KURULAN ÜÇ KURUM

-Yine okul anlamında, Mustafa Kemal ve arkadaşları; (İstiklal savaşında) toplar Polatlı önlerinde iken, aldıkları çok önemli kararlar vardır: Biri Türk Dil Kurumudur, biri Türk tarih kurumudur, biri de güzel sanatlar anlamında Konservatuvardır. Herkes demiştir ki: Bunlar ne yapıyor?
Bir savaş döneminde dil ve tarih kurumunu, sanat kurumunu kuran bir Cumhuriyetin bugüne kadar üniversal boyutta 13 tane tiyatrosu veya Güzel Sanatlar Fakültesini de eklersek 20 aşan kurumlar var. Ama siz bu gelişmenin neresindesiniz? Bu gelişmenin neresinde olmak önemli. Siz, çocuğunuzun gerçekten böyle bir yeteneği var da yönlendiriyorsanız bu gelişmenin önündesiniz, ama, çocuğunuz hiçbir yeri kazanamadı, bari tiyatrocu olsun diye zihniyetle giderseniz sanatsever olamazsınız.Gaspralı bunu böyle söylediği zaman, belki bazı insanlar, ne yapıyor bu adam diyenler olmuş. Çok şükür, bugün 6 Türkçe konuşan Türk Cumhuriyeti var. Kırk da muhtariyet var.

DİL;, OZANIN SAZINDA, ATIN ÜSTÜNDE AKIP GİDEN…

İki: Bu dil birliği Kazakistan’dan, Azarbaycan’dan... Kazak ve Hazar petrolleri işte birliğe dönüşmüş Ceyhan hattı. Ahmet Yesevi’nin nefesi doğal gaz, Türkistan’dan kalkmış Türkiye’ye geliyor. İşte bunu, daha geniş nasıl tutabiliriz? Daha geniş kitleler arası nasıl değerlendiririz. Eskiden Türk dili ozanın sazıyla atın üzerindeydi, akıp gidiyordu. Şimdi, bu, ozanın sazıyla atı çağımıza uydurmak için-Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi, ”çağdaş medeniyet seviyesi”-Çin’den kalkan treni Viyana’ya kadar götürebilirseniz olur. Onun için de mutlaka Tiflis’ten gelip te Aktaş sınırında biten 30 kilometrelik yolu Kars’a bağlarsanız… Siz, “at ayağı, ozan dili”yle gelen Türkçe’nin akışkanlığını işte bu yolla 300 milyon arasında birliği sağlarsınız, lehçeler arasındaki farkı birliğe dönüştürürseniz.

-Şimdi tiyatroya gelelim.

-Evet, bu kökün içerisinde bir tiyatrodur.Çünkü ozanlık bir tiyatro sanatçısıdır. Ozanlık bir tiyatro sanatıdır. Ozan aktördür, ozanda mekân vardır. Bunu nereye bağlıyorum.? Dede Korkut’un on iki eserinden on biri tiyatrodur; resmen tiyatrodur:Mekan var, olay var, zaman var…karakterler var… Ne diyor: “Oğlu kızı olanlar ak otağa, kızı olan kızıl otağa, oğlu kızı olmayan da kara otağa konulsun…” Üç tane çadır kurmuş adam. Yani bir düğünde, alayda, mektepte…bu bir okul, bu bir tiyatrodur. Bir eğlence yerinde siz, de insanlarınızı bir arada tutuyorsanız, belirli bir noktada oturtuyorsanız bu bir tiyatrodur, tiyatro okuludur yani, tiyatronun temelidir..

-Sözünüzün arasına gireyim.

-Biliyorum biliyorum.Siz, tiyatro tarihini öğretirken okullarda Bratos Aziz’un bağ bozumunda şarkı söylemesini tiyatro kabul ediyorsanız, o zaman yuğ töreni bin tiyatrodur, o zaman Dede Korkut eserleri en büyük tiyatrodur. Meydanlarda oynatılıyordu, şimdi salonlara girdi. Salona her akşam binlerce insan salonlara geliyor, parasını veriyor ve orada bir şeyler almağa çalışıyor . Bunun da Cumhuriyet’le birlikte usta-çırak ilişkisi yerine bilimsel olması, okullaşması gerekiyordu. 1932 de Konservatuvar açıldı, ardında 13 Üniversitemizde tiyatro bölümü açılmıştır. Bilimsel olarak bu iş yapılıyor.

DÜŞÜNME SIKINTISI, MERAK YETERSİZLİĞİ…

- Ama, siz.. bu okullara gidenlerin ne kadar Türkçe’yi düşünme sıkıntısı var, kültürünü yaşatma sıkıntısı var?... (diyebilirsiniz.) Türkiye’de diğer okullara gidenlerin ne kadar varsa onların da o kadar var.Türkiye’nin sokaktaki insanların ne kadar merakı varsa onların merakı da o kadardır. Kültür karşılıklı bir alış veriş işidir. İki: sanat sevilmediği yerde durmaz, kaçar; siz teşvik ederseniz kalır... bir şey yapabilir mi?Tabi Kamu-Sen bir sivil toplum toplumudur, önemli bir sendikadır,Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütüdür. Merkezden taşraya doğru bir kültür hareketi başlatabilir.

-Başlatacak mısınız?

-Bu hem kültürü, hem dili, hem fikri geliştirir. Kamu-Sen böyle bir şey yaparsa her halükârda yardımcı oluruz, görevimizi yaparız. Ama bu isteğe bağlı bir şeydir. Ne kadar isteniyor? Kim ne kadar istiyorsa o kadar verilir. Biz, Devlet tiyatrolarında bunu yapmaya çalışıyoruz. Hükümetlerin kültür politikasına göre. Ama, neyi ne kadar yapabiliyoruz? Bu ayrı bir konu. Siz, bir özel teşebbüsten bunu istiyorsanız.. özel teşebbüsün böyle bir pırojesi varsa gereğini yaparız.

- İlk defa Aspendos antik tiyatrosunda, tamamen Türk kültür ve sanatını dünyaya açtık. Sendika olarak dünyada ilk defa gerçekleştirmiştir. İki bin yıldır oraya girmeyen Türk’ü oraya götürdük.

-Ne yaptınız?

- Biz, bu yıl zaten bunu yapabilmek için I.Uluslar Arası Antalya Türk Kültür ve Sanat Şöleni düzenledik.

-Buna ait fotoğraflar var.

-Var. Kamu-Sen’de var, tüm basın yayında var…

Bu önemli bir açılım yaptık. Tabi, sendika olarak –devletin dışında- ilk defa böyle büyük bir işe girişmiştir. Sanat, insan ömrünü aşan ve pahalı bir iştir. Siz yatırım yaparsanız, bu iş olur. Deminde söyledim.. Dünyanın muhtelif ülkeleri vardır. Kültürlü olan ülkeler üst seviyedeki ülkelerdir. Zenginlik, parayla pulla olmuyor her zaman.

-Kültürünü geliştirmiş…

-Tabi, size şunu söyleyim. Dünyada Kuveyt’ten zengin bir ülke var mı? Kuveyt’in adı var mı?

-Çünkü kendisini has bir kültürü yoktur.

-Bu olmadığı için, kendisini tanıtamıyor.

(Ensar Kılıç, sözün burasında Ahmet A. Saygun’un,Yunus Emre çalışmasını hatırlatıyor, ve, buradan sinemaya geçiyor…) Siz, eserinizle bir yere varırsınız. Şöyle veya böyle Türk sineması Oskar adayı yoluna basında taşınmaya doğru başlandı. Siz, bir yerlere gidiyorsunuz. Yatırım yaparsanız sanata, iyi yetişmiş birkaç sanatçı bir üniversite kadar önemlidir. Sanatınızı ve kültürünüzü öne çıkarmak için üreten toplum olmak zorundasınız. Üreten toplum…Dünya şu anda sanat kirliliğine doğru gidiyor; siz yatırım yapar, kendi kültürünüzü oralara taşırsanız, en azından kültürel sömürüye uğramazsınız.

KÜFÜR EDEBİYATI

-Şimdi, şöyle bir durum var. Kısa geçmek şartıyla…Mesela Nejat Uygur…Gidemedim… Bizim öğrencilik yıllarımızda... Afişlerini görüyor, duyuyor, biliyorduk. Bir oyununu yüzlerce devam ettiriyor; tek başına. Kahramanca anlatılıyor, bazılarının pek de ilgisini çekmiyordu. Nejat Uygur birdenbire özel kanallarda görülmeğe başladı, değişik programlara çağrıldı, durmadan durmadan… fakat, ben bu Nejat Uygur’u seyrettiğimde –aileler, gençlik adına- gördüğümüz: Korkunç bir küfür edebiyat. Acaba, Nejat Uygur küfretmeğe başladı da ondan dolayı, çürütmeğe başladı da ondan dolayı mı çıkarıldı? Daha önce böyle bir hali yoktu da onun için mi çıkarılmıyordu diye tereddüte düştük.? Çünkü, toplumları yücelten ahlakıyla, bakışıyla, bilgisiyle, davranışlarıyla yücelten değerler halinde tiyatronun sinemanın ortaya konması, geniş kitlelere ulaşması akıllı toplumların yapacağı iştir. Bir akılsızlığa kurban mı gitti diye şüphelerimiz de oldu…Ortada tiyatro eserleri de seyrettirilmiyor. Filmlere bakıyoruz kılasik eserlerimiz yok. Geçmişte; Devlet kendi kanalları vasıtasıyla işte ilk kılasiklerimizden sayılan romanda Reşat Nuri Güntekin’in, vesairenin, rahmetli Tarık Buğra’nın bazı eserlerini, o günkü imkânlarla, bazı eleştiriler bir yana dizi film haline getirdi, bu millet çok istifade etti… Bu, birden bire hayatımızdan çakildi.

-Şimdi, bu ödenekli sanat kurumları devletin belirli politikalarını taşımak zorundadır. Bir de demin bahsettiğiniz Nejat Uygur ve benzeri özel tiyatrolar da kendilerini yaşatma k zorundadır. Her ürün kendine göre bir alıcı bulabiliyor. Siz, kendi kültürünüze veya tarihinize ilgi duymuyorsanız, etnisite dizileri öne çıkararak, bir bölgeyi öne çıkarırsanız onun da kendine göre bir seyircisi vardır.Ama, sinema tiyatro ve benzeri milletin üç değerlerini taşıyan sanat kurumları bir koygunuz varsa, bir düşünceniz varsa vardır, yani millete ait bir mensubiyetiniz varsa, o milleti yaşatmak için vardır. Seksenli yıllarda Büyükelçilerimiz Ermeniler tarafından öldürülürken ısrarla ”Duvardaki kan” dizisini yaptık. Dedik ki bu ermeni soykırımı, katliamı dünyaya tanıtmamız lazımdır.

-Paşalığınız da o zamandan kaldı?

-Evet. O zaman basın veya bir kesim, dediler ki, bu da nereden çıktı? Dostlarla aramızı açacaksınız dediler, ne gerek var. Bunu devletin bir kurumu yaptı:TRT. Sonra, aynı TRT,şu anda karşımıza tez olarak çıkan ermeni meselelerinde bir Türk Bakanın yazdığı, TRT’nin yaptığı, ”Salkım Hanımın Taneleri”ni. Diyorki: bunu “Türkler yaptı…” Sayın Yılmaz Karakoyunlu yazmıştır. Şimdi Ermeniler kendi iddialarını kabul ettirmek için yüz yirmi filmle dünya insanlığına doğru bir soykırım propagandası yaptılar, yapıyorlar… Siz bu konuda ne yapıyorsunuz? Soykırıma uğramış bir milletin çocukları olarak sizler ne yapıyorsunuz? Toprağınıza ihanet etmişleri , sizi öldürmüşleri, öldürülmüş gösteriyorsa, yaptıklarını bir iki belge ile anlatmağa çalışıyorsanız sizi kimse dinlemez. O yıllarda arkasından Osmancık yapıldı, Küçük Ağa yapıldı… Tek kanal vardı ve herkes bunu seyrediyordu. Şu anda Türkiye’de yetmişin üzerinde ulusal yayın yapan, en az iki yüzün üzerinde yerel yayın yapan televizyon ağaları var. Ha, bunlar yaptıkları işi sponsorla, para bularak veya etnisiteye dayayarak Türkiye’nin aleyhini veya dil birliği aleyhine diziler yapabiliyorlar. Avrupa Birliğine girme hayalilinizle ülkenizde azınlık yaratmak adına diziler yapıyor, siz de el açıyorsunuz. Ne yapıyorlar? ”Töre” dizileri yapıyorlar.

-Töre kavramını da perişan ederek..

-Tabi.Töre dizisi yapmıştır.. Töre adına kadına zulm yapılıyor, namus adına, cinayet işleniyor. Hiç bir aydın demiyorki bu vahşeti kaldırın. Ağa, kesiyor asıyor falan filan… Devlet yok, hukuk yok…Bu bir kışkırtmadır aynı zamanda. Bu kültürü yozlaştırmağa doğru gidiyor. Siz burada ne yapıyorsunuz? Vallahi kimsenin umurunda değil.. Haklı olarak bir aydın olarak, siz sıkıntıyı söylüyorsunuz da, ne üretiyorsunuz. Karşı teklif var mı?

-O soruyu ben soruyorum…

-Ben de diyorum ki yok… bir ürünün oraya çıkması için beyin olacak, pıroje olacak ve bu pırojenin ortaya çıkması için para olacak…

-Şimdi, tekrar başa döneyim. Dün “TÖRE” dergisi en azından, Töre-Devlet Yayınevi ve muhtelif birkaç dergimiz, mütevazı imkânlarla roman tiyatro yarışması düzenliyor, yazarları teşvik ediyordu, bu eserleri basıyor, bu eserler Anadolu’da biraz yetişkin kimseler tarafından hatta hatta ortaokul, lise öğrencileri tarafından oynanıyor, en ücra köylere, kasabalara kadar gidiyordu, halka yaşatılıyordu… Şimdi, bu kadar üniversitelerimiz var ekonomik anlamda, -ekonomik imkânların paylaşımındaki perişanlık bir yana- birikim açısından söylüyorum, bu kadar ekonomik gelişmeler olduğu halde ülke çapında, bu tür faaliyetler bizim dünyamızdan çıkarıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://konuk.forumactif.org
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 236
Yaş : 49
Kayıt tarihi : 18/03/07

Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Empty
MesajKonu: Dil, Kültür ve Tiyatro...   Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine Icon_minitimePtsi Mart 26, 2007 4:30 am

-Hayır, var… faaliyetler çıkmadı.Var da herkes kendi reklamını bir televizyonda ortaya koymak için yapıyor.

-Var mı???

-Var efendim demin saydığımız tiyatrolara sponsor oluyor..

-Var mı?

-Ülker sponsor oluyor, Eti karşılıyor … onlar da sövüyor. Demek ki sövgü edebiyatı önemli(!)

-Ben, olumlu olanlardan soruyorum.

-Efendim, pozitif olarak… ben bir sanatçı olarak siz destek verdiniz de yapmadım mı?

-Bana sormuyorsunuz herhalde bu soruyu?

-Bunu Türk halkına soruyorum. Sizin gibi düşünenlere soruyorum. Yani size soruyorum.. alternatif.. ben devleti bırakacağım, size uyarak özel bir tiyatro yapacağım, sizin kültürünüzü değerlerinizi taşıyacağım… Peki destek?... Ben size örnek vereyim…

-Onu sorgulayalım…

-İşte, ben size örnek vereyim.Tiyatrolar gelen seyircilere göre oynamak zorunda. Hiç bir oyuncu da vatan haini falan da değil. Kim alkışlar, kim ona çiçek verir, kim salonunu doldurursa onu oynar… Siz, Necip Fazıl’ı sahnede göremiyorsanız kendinize sorun: Niye yok. Veya, Tarık Buğra’yı göremiyorsanız kendinize sorun: Niye yok?

YENİ NECİP FAZIL’LAR, TARIK BUĞRA’LAR…

-Veya, yeni Necip Fazıl’lar, yeni Tarık Buğra’lar çıkmıyorsa…

-Niye yok?... Bunu soracaksınız. Ben de diyorum ki, “sanat iltifat görmediği yerden kaçar.”

-Fakat, bu iltifat milletle alakalı değil…

-Milletle alakalı.

-Siz…

-Siz her gün iki paket sigara içeceğinize, ayda bir kere iki milyon verip salonda bana destek vermiyorsanız, ben yüz milyarı harcayıp destek görmeyen bir oyunla niye sürüneyim?..

-Siz, oynadınız da millet gelmedi mi?

-Evet. Diyorum ki: Nazım Hikmet bir şairdir; on beş tiyatro, kapalı gişe oynuyor.

-Siz oynadınız da diğerlerine oyuncu gelmedi mi???

-Evet, bakın, size acı bir itiraftır. “Bir Adam Yaratmak” Ankara Devlet Tiyatroları tarafından çok önemli bir kadro ile sahneye kondu, ama bir ay sonra kalktı. Çünkü üç gün sonra salonda seyirci yoktu..

-Bana göre başka gerekçeleri vardır.

-Hiçbir gerekçesi yok. Efendim, bakın gerekçe yok… Sizin bilet almanızı engelleyen hiçbir şey yok. Size bilet vermek istemiyorum diyen yok. Ben çeşitli ürünler koyarım. Bu ürünlerin hangisi iltifat görürse onunla devam ederim.

-Şimdi, şöye cevaplandırmaya çalışayım. Şu anda televizyonlarda “Sabah programları” gösteriliyor..

-Efendim tiyatrodan bahsediyorum.

-Ona geleceğim..

-Sabah programlarını Türk halkı biraz baskı gösterdi , kadınlara yönelik diye, kadınları meşhur (! ) eden programlar kaldırıldı, değişti, ama hafif bir tepkinizi göstermeniz gerekir. Düğmeye basın kapatın…

-Talep olduğundan değil…Beğenildiği için değil…Veya, millet bu olduğundan dolayı üç dört yıl onlar yaşamadı. Millete ne dayatırsan onu seyretmek durumunda bir yerde..

-Olmaz, ama baştan diyorsunuz ki Türk kültürü, Türk toplumu…

-Yine bu milletin tepkisi değildir.

-Nasıl kitlenin tepkisi değil?

-Şöyle söyleyim. Organize olmak meselesi. Eğitimi, sanatı, sanayisi, basını organize elit bir gücün elinde. Bu elit güç, veya imkân sahibi güçlerin… Oynatılırken de, kaldırılırken ipler kendi elerinde… Kendi içindeki öz eleştirisi ayrı…

-Beyefendi, yine aynı şeylerden bahsediyoruz ama ismini değiştiriyoruz. Bu milletin eliti, zengini, yani milletini düşünen zengini yok mu?..

-Milletin de sorguladığı da bu… sıkıntılar burada…

(28 Şubat’la daha çok derinleşen ve kültürel kuşatılmışlığım ortasındaki halk –veya millet deyin- sürekli kötülenen lanetlenen milli değerler ve bu çökertmeye karşın bir büyük varlık olarak insanlığın yamacında ise…Konuşmanın boyutları değişecek, başka mecralarda uzayıp gidecekti. Soruların ve karşılıklı yapılan açıklamaların gerisinde masaya yatırılacak pek çok gerekçe ortada. Bir gün gelir bunları da değerlendiririz ümidiyle, Ensar Bey’e dönüyoruz.)

ÇEMBERİMDE GÜL OYA, KINALI KUZULAR…

-İşte var, ama konuşuyor. Alternatif dediğimiz bu. Şu anda televizyonları beğenmiyorsunuz, ben de beğenmiyorum. Ama yerine bir şey koymak lazım. Şimdi “Kınalı Kuzular” diye bir şey başladı; bak insanlar bunu seyrediyor.

-“Çemberimde Gül Oya” oynandı daha önce. Baştan sona seyretmiş değilim. Evde olduğum zaman çoluk çocuk seyrederken bakıyordum. Tabi, insan noktasında baktığınız zaman, insan etkileniyor ve üzülüyor, ne olurlarsa olsunlar, hatta ne yaparlarsa.. O zaman diyordum ki: “ İstiklâl harbi neslinin bir dizisi, romanı neden ortaya konulmaz?... “

-Bakın önemli bir şey. Bir anıyı dizi yapabiliyorlar.. Biri finanse ediyor. Finanse edilmediğiniz sürece sanatçı ne yapabilir...

-O zaman diyordum ki neden?...

-Muhittinciğim, bir şey diyorum: Biri finans ediyor, biri yapıyor… Türkiye’de sanatçılar duyarlı insanlardır. Bu ülkeyi seven kişilerdir. Siz finans etmediğiniz sürece sanatçı bu geçim şartları içerisinde ancak kendi ürünlerini devreye koyuyor. Demin bir tren örneği verdim, onu kültürle birlikte değerlendirdim. Şimdi ise tren bir medeniyet sembolüdür, bir akardır. Bu köprünün, trenin harekete geçirilmesi gerekir…

(Hepimizin, daha çok “Duvardaki Kan” filmindeki adıyla tanıdığı “Kazım Karabekir Paşası” Ensar Kılıç’la söyleşimiz yine tiyatro ve sinema ağırlıklı olmak üzere sürdü gitti. Büyük bir dava adamının kitabeleştirdiği ifadeyle, "sanat ülkülerin kanadıdır" inancını, gereğini yeniden öğrenmek gerekiyor bir çokları için. Gaspralının; dilde, işte, fikirde birlik hedef göstermesi hiç unutulmadan; her şey insan için ve -bu ülke ve Turan’da yaşayan 300 milyonluk büyük Türk Milletini düşündüğünüzde- “Her şey; sanat, fikir, edebiyat, ekonomi…Türklük için” demek gerekiyor…)

-Teşekkür ederim Muhittinciğim.

-Asıl ben teşekkür ederim…

ALINTIDIR...study
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://konuk.forumactif.org
 
Dil, Kültür ve Tiyatro Üzerine
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KONUK FORUM :: KÜLTÜR VE SANAT :: Sinema & Tiyatro-
Buraya geçin: